İSLAMİ EKONOMİSİ
home-hakkimda

Uygarlık, tarih boyunca birçok siyasi sistemin tesiri altında kalmış, bu sistemlerin her biri kendine has bir iktisadi yöntem önermiştir. Anarşizm, Feodalizm, Kapitalizm, Liberalizm, Sosyalizm, Komünizm, Faşizm ve bunun gibi birçok sistem kendine özgü iktisadi kavram ve uygulamalarla iktisadi sorunları yönlendirmeye ve çözmeye çalışmıştır .

İslam, insana ait bütün meseleleri ihtiva eden, her dönemde geçerli ilkeler getirmiştir. Kaynağı ilahî, değişmez ve ebedi olan bu ilkeler, Peygamber aracılığı ile insanlara açıklanmış ve yaşanmıştır . Bu kapsamda İslam iktisadı, İslami norm ve değerlerden esinlenerek toplumun iktisadi sorunlarını inceleyen bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır .

Bazı bilim adamları, İslam iktisadını, iktisadi sorun ve onunla ilişkili insan davranışını İslami bir perspektiften inceleyen sistematik bir çaba olarak tanımlamıştır . Bu tür görüşlerden birinde İslam iktisadı, insanların; sadece ihtiyaçlarını tatmin etmeleri için değil aynı zamanda Allah’a ve topluma karşı yükümlülüklerini de yerine getirmelerini sağlamak için maddi kaynak edinimi ve edindiği kaynağın kullanımında adaletsizliği önleyen şeriatın işlevlerinin ve kurallarının bilgisi ve uygulaması olarak ifade etmiştir .

İslam iktisadının ana fonksiyonu insanların temel ihtiyaçlarını helal yollardan elde edinebilmesi ve bu elde ettiklerini yine helal dairede sarf etmesini sağlamaktır. Keza, edinilen ihtiyaç fazlası maddi sermayenin de Allah’ın çizmiş olduğu sınırlar çerçevesinde topluma karşı sorumlukların yerine getirilmesinde, kaynakların eşit olarak dağıtılıp adaletsizliğin ortadan kaldırılmasında kullanılabileceği öngörülür.

Mamafih İslam iktisadı ayrı bir disiplin değil, bizatihi sosyoekonomik sorunların temelden çözülmesinde ilahi bir reçetenin kendisidir demek yanlış olmaz .

İslam anlayışına göre, her şeyin mutlak sahibi Allah’tır. Mâlikü’l-Mülk , yani her şeyin yaratıcısı ve sahibi Allah olup, Kur’an’a göre insana verilen mülk sadece maddi nimetlerden ibaret değildir. İnsanlar kendilerine verilen vücut ve yetenekleri, tabiatı, toprağı, suyu, yer altı ve yer üstü kaynakları eşit ve adil şekilde kullanmak zorundadır. Bu kapsamda insanoğlu, başkalarını da düşünmeli, kazandıklarını Allah yolunda harcamalı, zekât vermeli, faizden kaçınmalı, iş yaparken hile ve tekelcilikten uzak durmalıdır . Bu bilgilerden hareketle İslam iktisadının, değerler ve çıkarlar arasında bir denge kurduğunu söylemek mümkündür . Yaratılışı itibariyle bencil duyguları olan ve imtihan edilen insanın başkalarının menfaat ve haklarını ihlal etmeden yaşamasını öngören İslami kuralların birçoğu, “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür.” ve “Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” ayeti kerimelerinde belirtildiği gibi insanların yaptıklarının karşılığını ahiret hayatında tastamam alacağını hatırlatmaktadır.

Bundan yola çıkarak insanın bütün davranışlarının kanun ve kurallarla belirlenemeyeceği gerçeği karşısında, genel bir manevi ve ahlaki çerçeve çizen İslam’ın bütün insanlık için iktisadi ve sosyal refahı amaçladığı ifade edilmelidir . Bu anlamda, İslami iktisat anlayışı iktisadi konularda mubah ile olmayanı birbirinden ayırarak sorunlara çözüm üretebilmiştir .

Tarihsel süreçte İslami iktisadi sistem; helal-haram-mubah kavramları, faiz yasağı, zekât yükümlülüğü, özel mülkiyetin sınırlanması gibi kural ve ilkelerden hareketle geliştirilmeye çalışılmıştır . Bu tür çaba ve çalışmalar hâlen devam etmekte olup, bunların genel amacı İslam iktisadının günümüz kapitalist ve sosyalist iktisadi sistemlerden farklı ve müstakil bir temele dayandığını göstermek olarak özetlenebilir.

İslam iktisat anlayışının bilgi kaynakları, Kur’an ve Sünnet olup, bu kapsamda, bu anlayışın temeli olan bazı ayet ve hadislere değinmekte yarar bulunmaktadır.

İslami anlayışa göre, insan, yaratıcısı olan Allah’ın nimetlerinin hikmetini anlamalı ve buna göre hareket etmelidir. Sahîbü’l-Mülk olan Allah, Kur’an-ı Kerim’de, insanların bu nimetlerden istifade ederken israf etmemelerini emretmekte , bu kapsamda insanların gereksiz yeme içme, giyinme ve süslenme gibi harcamalardan ve haramdan sakınmalarını, gösterişten uzak durmalarını, nimetleri (mal ve hizmetleri) ihtiyaç ve zarurete göre kullanmalarını istemektedir. Bu anlayışa göre hareket etmesi gereken birey gerek üretimde gerek tüketimde ihtiyaç ve zarureti göz önünde bulundurarak yaşamalı, tasarruflarını Allah’ın rızasını kazanmak için diğer insanlarla paylaşmalı ve yatırıma dönüştürmelidir .

Faiz yasağı, zekât, sadaka ve fitre ile ilgili ayet ve hadisler de harama bulaşmamanın getirdiği insani değerlerin korunması ve bir bütün olarak toplumsal refahın sağlanmasının önemine dikkat çekmektedir. Maddi nimet ve imkânlardan biri olan sermayenin, ihtiyaç ve zaruret yanında çeşitli yatırım ve yardımlar için kullanılması gerekmektedir .

İslam anlayışına göre; servet ahlak temeli çerçevesinde kullanılmalıdır, aksi hâlde bencillik, adaletsizlik, eşitsizlik vb sosyoekonomik sorunlar oluşacaktır. Haram ve kısa yoldan mal ve mülk sahibi olma özlemi ve zihniyetine sahip insanlar ahlaki ve normal yollardan tatmin olmayacaktır . Bütün bu açıklamalar iktisadın dinî ve ahlaki temelinin önemine işaret etmektedir.

İktisadi ahlak kaygısı, eski çağlarda filozofların orta çağlarda ise din adamları başta olmak üzere çeşitli din, mezhep ve anlayışların değerlendirmelerine konu olmuştur.

Not: Bu bölüm yazarın GÜMÜŞHANEVİ DERGÂHI’NIN TÜRKİYE’DE İSLAM EKONOMİSİNE KATKILARI adlı eserinden alınmıştır.